Öfke, kin ve Haset

بِسْــــــــــــــــــــــمِاﷲِارَّحْمَنِارَّحِيم

Rahman ve Rahim olan Allah’ın (c.c.) adıyla. O’nun (c.c.) adıyla başlamayan hiçbir şey ile O (c.c.) hakkında söz edilemez. O (c.c.) birdir.

De ki: O Allah Birdir.” (İhlâs/1)

O (c.c.)bana, sana, herkese; her kim olursa olsun ona şah damarından daha yakındır.

Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf/16)

Her insanda yaradılıştan kaynaklanan bazı duygular mevcuttur. Bu duyların bazılarının fazlası bize zarar vermektedir. Zarar verici bu duyguların başında öfke, kin ve haset gelmektedir. Allah (c.c.) öfkelenen kimi insanları ayıplarken kimi insanları da övmektedir. Bu iki zıt tavrın neden alındığı ise şöyle açıklanabilir:

Bize bu mukaddes dini bildiren Peygamber Efendimiz de (s.a.v.) her insan gibi öfkelenirdi. Oysa öfkenin ne kadar kötü bir hal olduğunu da “Öfke muhakkak şeytandandır, şeytan ise ateşten yaratılmıştır. Ateş su ile söndürülür. Biriniz kızdığınızda su ile abdest alın.”[1] hadis-i şerifi ile anlatmaktadır. Resulullâh’ın (s.a.v.) öfkelendiği bir hali Hazreti Ali (r.a.) şöyle anlatmaktadır: “Onun gazabı kendisi ve dünya için değil, hak için olurdu. Hak yerine gelinceye kadar da gazap geçmek bilmezdi.”[2]

Öfke, yerinde ve kullanılması gerekmedikçe kullanılmaması gereken bir haldir. Eğer ki bir kafir Allah’a (c.c.) O’nun (c.c) Resullerine ve Kanunlarına karşı bir hakarette bulunursa o kişiye sınırları çerçevesinde öfkeli davranmak münasiptir. Aksi hallerde kişinin nefsi için öfkelenmesi, dünya malı için başka kimselerin kalbini kırması, hatta bunu severek ve isteyerek yapması hem büyük günah hemde Müslümanlığa zarar verici bir davranıştır. Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim de Mümini tanımlarken şöyle buyurmaktadır: “Öfkelerini yutarlar.”[3]

Yine bir zat Resulullâh’a (s.a.v.) gelip bir nasihat istemiştir. Resulullâh (s.a.v.) de kendisine: “Öfkelenme” diye buyurmuştur.[4] Yine Abdullah İbn-i Mesud’tan (r.a.) rivayet edilen bir hadis-i şerifte “Gerçek pehlivan, başkasının sırtını yere getiren değil, öfkelendiğinde nefsine hakim olabilendir.” Buyurmuştur.[5]

Büyük İslam alimleri de öfkenin zararlarını her vakit dile getirmişlerdir. Büyük İslam alimlerinden Mevlana Celâleddin-i Rûmi (k.s.) şöyle buyurmuştur:

“Öfkeyi, şehveti, hırsı terk etmek erliktir. Bu peygamberlik damarıdır.”

“Kızgınlıkla gönüllere ateş saldın mı, cehennem ateşinin aslı oldun gitti, demektir.”

“Ateşin burada nasıl insanları yakarsa, ondan meydana gelen eser de orada seni yakar”

Yine Hasan-ı Basrî (k.s.): “Ey ademoğlu! Hiddetle yerinden sıçradığın zaman, Cehennem’e düşecek şekilde oturmandan korkulur.” Buyurmuştur.[6] İslam dünyasının halifesi Hazreti Ömer (r.a) de valisine yazdığı bir mektupta: “Öfkelendiğin anda herhangi bir kimseye ceza uygulama. Öfken geçinceye kadar onu hapset. Öfken geçtiğinde adamı hapisten çıkar. Hiçbir zaman on beş sopadan fazla vurma.” Şeklinde talimat vermiştir.[7]

ÖFKEYE HAKIM OLMA VE ÖFKEYI YENME

Bir kimse öfkelendiği zaman öncelikle kendisi için dua etmelidir. Rabbine; sakin olabilmek, şeytanın oyununa gelmemek için dualar etmelidir. Eğer ki öfkesini hala yenemiyorsa Resulullâh’ın (s.a.v.) tavsiyelerine uymalıdır.

Muaz bin Cebel’in rivayetine göre: ”İki adam Peygamber (s.a.v)’in yanında birbirleriyle tartıştılar. Birbirlerine olan öfkeleri yüzlerinden belli oluyordu. Bunun üzerine Allah Rasulü (s.a.v): ”Ben bir kelime biliyorum ki, eğer bu kelimeyi söyleselerdi muhakkak öfkeleri giderdi. O kelime: ”Eûzü billâhi mineş-şeytânirracîm.”dir. Diye buyurmuştur.[8]

Bu hususta Resulullâh Efendimiz’in (s.a.v.) en önemli iki tavsiyesi şöyledir:

“Muhakkak ki öfke, Ademoğlunun kalbinde parlayan bir ateş közüdür. Siz öfkelenen birisinin avurtlarının şiştiğini, gözlerinin kızardığını görmez misiniz? Eğer sizden biriniz böyle bir şey hissederse ayakta ise otursun.”[9]

“Öfke muhakkak şeytandandır. Şeytan ise ateşten yaratılmıştır. Ateş su ile söndürülür. Biriniz kızdığında su ile abdest alsın.”[10]

Öfkelenen kimse Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bu tavsiyelerine uymalıdır. İlk yapması gereken ise pozisyon değiştirmektir. Eğer ayakta ise hemen oturmalı, kan akışını değiştirmelidir. Eğer ateşli bir tartışmanın içinde ise yada içine girme ihtimali var ise bulunduğu ortamdan hemen uzaklaşmalıdır.

KİN VE HASET

Bu iki hal kalbin ölümüne neden olan hallerdir. Kişi bir şekilde bir konu sebebiyle bir kardeşine öfkelenmiş hatta onunla tartışmış olsa dahi hemen onunla barış yoluna gitmeli, eğer hatalı ise özür dilemelidir. Eğer kendisinin hakkına girilmiş ve bu sebepten dolayı da özür dilenerek helallik istenmiş ise de kibir duygusuna kapılmadan hakkını helal etmeli ve barış sağlamalıdır. Unutulmamalıdır ki Müslümanların üç günden fazla dargın kalması da dinimizce helal kabul edilmemektedir. Kin duygusuna sahip kişilere kindar denilmektedir. Bu kimselerde; intikam alma duygusu, düşmanlık besleme, karşındaki kişinin hep kötü olmasını isteme, onu alaya alma, onun hakkında yalanlar söyleme hatta iftira atma gibi özellikler görülür ki bu kişiyi din dairesi dışarısına çıkarmaktadır. Çünkü yalan söylemek, iftira atmak Müslüman’ın hallerinden değildir. Öyle ki yalan hususunda Resulullâh (s.a.v.) “Yalan söyleyen bizden değildir.” Buyurmuştur.

Hazreti Safvan İbnu Süleym’den rivayetle : “Ey Allah’ın Resulü! Dedik, “Mü-min korkak olur mu?” “Evet” buyurdurlar. “Peki, cimri olur mu?” dedik. “Evet” buyurdurlar. Biz yine: “Peki yalancı olur mu?” diye sorduk. Bu sefer: “Hayır!” Buyrudurlar.”

Haset duygusu da kin duygusundan gelmektedir. Haset eden kişi; karşısındakinin iyi hallerinin ondan gitmesini, malının-mülkünün harap olmasını ister. Bu duygu hem kişisel hemde toplumsal zararlara yol açmaktadır. Bu hususta Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Sakın birbirinize haset etmeyiniz. Birbirinize küsmeyiniz. Birbirinize nefret etmeyiniz. Birbirinize sırt çevirmeyiniz. Ey Allah’ın (c.c.) kulları kardeş olunuz.”[11]

“Ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi haset de hasenâtı yer bitirir.”[12]

Hasete en büyük örnek Hazreti Yusuf’un (a.s.) kardeşleriyle yaşadığı olaydır. Kardeşleri babalarının Hazreti Yusuf’u (a.s.) sevmesi ve üzerine daha fazla düşmesi kardeşlerinin haset beslemesine sebep olup O’nun kuyuya atılmasına kadar gitmiştir.

Bu hususta Ebû Derdi (k.s.) “Bir kul çokça ölümü hatırlarsa onun sevinmesi ve haseti pek az olur.” Demiştir.[13] Eğer hasetin uzaklaşmasını istiyorsak bolca ölümü hatırlamalı ve kul hakkına girmekten korku beslemeliyiz. Allah (c.c.) bizleri mütevazı bir kalp taşıyan Mümin kullarından eylesin inşAllah.

27/08/2014

Engin DİNÇ

KAYNAKLAR

[1] İmam-ı Gazzali – İhya | Işık yayınları | Dr. Mehmet Yavuz ŞEKER | Sayfa: 227 | Hadis: Ebû Davûd, Edeb 4.

[2] İmam-ı Gazzali – İhya | Işık yayınları | Dr. Mehmet Yavuz ŞEKER | Sayfa: 226 | Hadis: Müslim, Fedâil 79.

[3] Âli İmran Sûresi 134. Ayet

[4] İmam-ı Gazzali – İhya | Işık yayınları | Dr. Mehmet Yavuz ŞEKER | Sayfa: 226 | Hadis: Buhâri, Edep 76.

[5] İmam-ı Gazzali – İhya | Işık yayınları | Dr. Mehmet Yavuz ŞEKER | Sayfa: 226 | Hadis: Buhâri, Edep 76. Müslim Birr 107.

[6] İmam-ı Gazzali – İhya | Işık yayınları | Dr. Mehmet Yavuz ŞEKER | Sayfa: 226

[7] İmam-ı Gazzali – İhya | Işık yayınları | Dr. Mehmet Yavuz ŞEKER | Sayfa: 226

[8] Tirmizî, c.5, s.504, Deavât 50, h.3452; Ebû Dâvud, c.5, s.140, Edeb 3, h.3780-3781; Müslim, c.3, s.2015, Birr 109 (2610)

[9] İmam-ı Gazzali – İhya | Işık yayınları | Dr. Mehmet Yavuz ŞEKER | Sayfa: 227 | Hadis: Ebû Davûd, Edep 4, Tirmizi, Fiten 26.

[10] İmam-ı Gazzali – İhya | Işık yayınları | Dr. Mehmet Yavuz ŞEKER | Sayfa: 227 | Hadis: Ebû Davûd, Edep 4

[11] İmam-ı Gazzali – İhya | Işık yayınları | Dr. Mehmet Yavuz ŞEKER | Sayfa: 228 | Hadis: Buhâri, Edep 57. Müslim, Birr 32, Ebû Davûd, Edep 47, Tirmizi, Birr 24.

[12] İmam-ı Gazzali – İhya | Işık yayınları | Dr. Mehmet Yavuz ŞEKER | Sayfa: 228 | Hadis: Ebû Davûd, Edep 44, İbn-i Mâce, Zühd 22.

[13] İmam-ı Gazzali – İhya | Işık yayınları | Dr. Mehmet Yavuz ŞEKER | Sayfa: 229

About The Author

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.